24.7.17

Okudum Bitti - Lawrence Block - Babaların Günahları



Selam dünya ben Menolly!

Cuma günü teyzemlere gidip,cumartesi denize gidip yeterince yandıktan ve değim yerindeyse domatese dönüştükten sonra,pazar günü akşamüzeri eve yorgun argın döndüm ve eve dönmemle elektrikler kesildi.Şansımın bu kadarı deyip pazar gününü de arkamda bıraktıktan sonra,pazartesi öğleden sonrası sizlerle daha dün gece elektrikler kesikken heyecanla bitirdiğim kısa bir polisiye romandan bahsetmek istiyorum.


Ama gerçekten iyi yandım ve iyi eğlendim.

Minik tatilime gitmeden önce,Demian'ı bitirdiğime göre ne okuyacağıma karar vermeye uğraşıyordum.Demian, yazısında da bahsettiğim gibi tek kelimeyle inanılmazdı.
Notlarım arasında Deep'in blogunda rastladığım polisiye yazarı Lawrence Block'un adını görünce atladım tabii.Ama aklımda Hermann Hesse'nin diğer kitapları da vardı.Ben de Siddhartha'ya da başlayayım ikisini birlikte okurum ne olacak diyerek Lawrence Block Babaların Günahları ve Hermann Hesse Siddhartha olmak üzere iki kitapla birlikte teyzemlere yola düştüm.

Ve dediğim gibi dün saat 9-10 sularında yalayıp yutarak bitirdim cuma günü başladığım kitabı.

Babaların Günahları,Lawrence Block'un ilk kitabı.1976 yılında çıkmış, Mathew Scudder serisinin ilk kitabı.Kısa,güzel bir kitap.Güzel bilmeceleri vardı,soruların çoğuna cevap bulundu.Kitap hakkında kendi düşüncelerime geçmeden önce konusu:

Yaklaşık benim boyumda ama biraz daha toplu, iri bir adamdı. Kemerli ve çıkık kaşları hala siyahtı. Arkaya taranmış çelik grisi saçları, iri kafasına bir aslan yelesi görünümü veriyordu. Gözlük kullanıyordu ama onu aramızdaki meşeden masanın üzerine koymuştu. Koyu kahverengi gözleri yüzümde gizli mesajlar arıyordu. Bulduğu bir şeyler varsa bile, gözleri bunu belli etmiyordu. Yüz hatları kalemle çizilmiş gibiydi -atmaca bir burun, dolgun dudaklar, sert bir çene- ama sanki birinin üzerine bir şeyler kazımasını bekleyen boş bir mezar taşının etkisini veriyordu...

Karakterimiz,Block'un en bilinen karakterlerinden Mathew Scudder,alkolik ve eski polis,lisansız özel dedektif.Yalnışlıkla bir kız çocuğunu öldürmesinden sonra polislikten ayrılmış,özel dedektiflik yapmakta.Aslında alışılmışın dışında çalışan da bir özel dedektif.
Bir gün Cale Hanniford adlı bir adam ona bir iş teklif eder.Cale Haniford,kızı Wendy Hanniford'u cinayet sırasında kaybeden bir babadır.Kızı ev arkadaşı tarafından öldürülmüş,ev arkadaşı Richard Vonderpoel ise dışarıda üzerinde kızın kanıyla koşuyordur.Richard'ın oradan devriyesi sırasında geçen bir polis tarafından bulunmasıyla dava adeta açılmadan kapanır.Fakat baba Cale Hanniford'un kafasında hala soru işaretleri vardır.Bu yüzden de kızını ve kızını öldüren adamı tanımak için Mathew Scudder'ı tutar.

Konu bu şekilde.Aslında ilk önce,Scudder'ın ne yapabileceğini anlamadım.Kurbanı öldüren katil bulunduysa,başka ne yapmak gerekirdi ki?Fakat Scudder yavaş yavaş,adım adım kızla ilgili gerçekleri ortaya çıkardı ve hikaye daha aydın bir şekilde görünmeye başladı.

Kızın hayatını incelemeye başladı ve onun yaşadıklarını,başına gelenleri,nasıl biri olduğunu ortaya çıkardı.Yavaş yavaş gizemleri aydınlattı.
Öncelikle kitabın beğendiğim noktalarına değinelim.

Epey kısa olsa da,yine de gerçekten kendine çeken bir kitap oldu bence.Güzel gizemler,yavaş yavaş ve güzelce açıldı ve beni sıkmadı.
Yazarın anlatım tarzını,Scudder'ın düşünme tarzını beğendim.
Karakterlerin tanıtılış şekli çok detaylıydı ve güzeldi.Her karakterin nasıl göründüğünü,davranışlarının nedenlerini ve iç dünyalarını anlayabiliyordunuz.
Tahmin edilemez bir sonu vardı.Gerçekten şaşırtıcıydı.
Spoiler
Sonunda şaşırmadım desem yalan söylemiş olurum.Katilin aslında Peder Vanderpoel olması bena 'oha' dedirten bir yerdi.Gerçekten şaşırdım.
Ve Scudder çok zekice bir şekilde onun cezasını çekmesini sağladı.Rahipleri ve pederleri genelde çok sevmiyordum zaten,şimdi ayrı bir sinir oldum.Oğluna davranış şekline de gıcık olmuştum zaten.
Spoiler bitti
Sevmediğim yanlarına gelelim.

Zayıf bir kitaptı.Hoşuma gitse de,öyle çok mükemmel,ahım şahım bir yanı da yoktu hani.Güzel bilmeceler vardı tamam ama yine de az da olsa basitti.Yazarın ilk kitabı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum,ilke göre iyiydi ama yine de zayıf geldi bana.
Dialoglar biraz fazla geldi.Biraz daha az dialog olsaydı ve Scudder'ın kendi iç dünyasından,düşündüklerinden ve yaşadıklarından biraz daha fazla bahsedilseydi,bence daha doğru olurdu.Düşünce tarzını sevdim fakat yine de bence Scudder'ın kendi düşüncelerine ve fikirlerine daha fazla yer verilmeliydi.

Kitabı Lindsey Stirling - The Arena ve nedense Faky - Surrender ile okudum.Surrender ile okurken ayrı hoşuma gitti.

Üç gün gibi bir sürede bitirdiğim,kısa ve güzel bir kitaptı.Sırayla diğer kitaplarını da okumaya devam edeceğim.

Başka yazılarda görüşmek üzere!
Jaa ne minna! ^_^
Logo Design by FlamingText.com

11 yorum:

  1. heeey bak ben de bikaç gün önce okudum bir lawrence block daha. yani müthiş sürükleyici filan diil evet ama güzel yanii :) haftasonu yazdığım mim yazıma bi baksana, senin şarkılar var, hem de sen de yaparsın belki bu mimii :)

    YanıtlaSil
  2. ayyyyy domates oldun he senden iyi menemen olur o zamaaan :)

    YanıtlaSil
  3. çok güzel anlatmışsın kitabı, ben yazarı ve kitabı ilk defa duyuyorum ama ilginç bir konusu var, yine de ben de karakterlerin iç dünyasına önem verilmesini seviyorum, bu arada Demian'ı okumuş ve çok sevmiştim ben de, keyifli okumalar, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler,Demian harika.Bu yazarı da daha çok seveceğim kitaplarının çıkacağını düşünüyorum.Sevgiler :)

      Sil
  4. Yanmayi hic sevmeyen biri olarak yanmak yakisanlarda cok hos duruyor. Eminim sanada yakismistir tatlm 😘😄 öptk esilayla birlikte senii

    YanıtlaSil
  5. Qısa əsərlər daha yaxşıdır dediyin kimi. Yormadan tez bitir. Dadı damağında qalır. Belə dedektiv əsərləri çox sevirəm mən də. Gözəl bir təhlil idi. Qələminə sağlıq, Ayselim ♡

    YanıtlaSil
  6. hesse sidarta okusan yaaa :)

    YanıtlaSil

Okuduğum bloglar